Müjde üçüzümüz oldu!

Neyse, bunu da gördük. On beşinci haftada şampiyon adayları arasına Trabzonspor da katıldı. Hem de iki puan farkla Galatasaray’ın ensesinde yer aldılar. Süper Ligimizde yıllardır daha ilk yarılar tamamlanmadan şampiyonun belli olduğu, ikincinin de yerine çakılıp kaldığı sezonlar yaşadık. Ligin heyecanını alıp götüren, geride kalan zirve adaylarının motivasyonunu silip süpüren durumu hiç ciddiye almadık, tartışamadık. Önde koşan şampiyonun peşine takıldık. İkincilikte çakılan takıma da dramatik başarısızlık öyküleri yazdık.

Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan ve Teknik Direktör Fatih Tekke’yi içtenlikle kutluyoruz. Bütçeden transfere, kadro mühendisliğinden oyun planlamasına kadar en önemli konuları sorun haline gelmeden çözümledikleri için… Tekke’nin heyecansız, bilgece tavrıyla aklını öne çıkararak takımca hedeflerini, önemli maçlara yaklaşımını, maç öncesi-sonrası demeçlerini takdir ediyoruz. Trabzonspor şampiyon olur mu? Neden olmasın? Bu yarışı ligin son düdüğüne kadar sürdürmelerini dilerim. Futbolumuz, ligimiz ve toplumumuz için dürüst rekabetlere ihtiyaç var. Galatasaray, Trabzonspor ve beklenmedik biçimde puanlar kaybedip üçüncü sıraya inen Fenerbahçe’nin tıpkı olimpiyat maraton yarışlarındaki gibi uzun koşuyu soluk soluğa sürdüreceklerine inanıyoruz.

Hafta sonunda Trabzonspor-Beşiktaş maçı var. Beşiktaş üst üste puan kayıplarıyla zirve yarışının gerisinde kaldı. Trabzon’a sakat Cengiz ve Jota Silva’dan yoksun kadroyla gidecekler. Ama Onuachu’ya da yazık olacak. Sarı kart cezalısı olarak Beşiktaş’a karşı oynayamayacak. Buna karşılık Beşiktaş’ın sıkıntılı adamı Rafa Silva oynarsa, maçın akışı da değişebilir. Nereden bakarsanız bakın bu ligin içinde kupa finalleri gibi maçlar oynanıyor. Hiç şikayetimiz yok. Aynen devam etsin.

Tedesco’nun rotasyon tutkusu nedeniyle Fenerbahçe peş peşe yaşadığı beraberlikler yüzünden, evet, sadece 4 puan kaybetti. Liderlik şansını kullanamadı. Ama unutmayın en istikrarlı takipçi onlar. Bu yıl beklenmedik işler yapabilirler.

Özetle bu ligden memnunum… Heyecan rüzgarları esiyor, keyifle izliyoruz. Ama sayılara bakarsanız topun oyunda kalma süresi 40’lı dakikalara inmiş. Oyun boyunca 90+’lara kadar oyalanıyoruz da fauller, yere yatanlar yüzünden boşa harcanan zamanı unutuyoruz. Evet, daha akıcı oyunlara ihtiyacımız var.

Bu ligi seviyoruz!.

Formula yarışçısı Sena

Gazeteciliğe 19 yaşında başladım. Karşımdaki kadın da 19 yaşındaydı. Daha ehliyeti bile yoktu ama, Formula yarışlarına katılacak sporcu lisansını kazanmıştı. Geçen hafta içinde AstorŞarj’ın sponsorluğunda düzenlenen tanıtım toplantısına katıldım. Sena Savaşer’i orada tanıdım. Merak etmeyin, yakında sürücü ehliyetini de alacak ama daha şimdiden yarış pistleri ona açık. Kadınlar arasında ilk formula yarışlarına katılacak. Hayalleri ve hedefleri var.

Orada çok heyecanlandım. Elektrikli araçlar için tüm Türkiye’de doğrudan kendi elemanlarıyla 800 şarj istasyonunu hizmete sokan AstorŞarj da heyecanlıydı. Sena’nın hayallerini gerçekleştirmek için önemli adımlar atacaklardı.

Heyecanım beni Sevecen Tunç’un “Sana Hikaye Geliyor” kitabına yöneltti. 95 yıl önce, şeyh kızı Samiye Cahit Morkaya, kemençe sanatçısı eşi Burhan Cahit Morkaya’nın 20’li yıllarda kendisine aldığı otomobille İstanbul caddelerinde rüzgar gibi araba koşturur. 1930’da Amerikan Garajı’ndan ehliyetini alır ve Turing Kulübü’nün düzenlediği otomobil yarışlarına katılır. 1933’de 150 kilometre hıza ulaşıp şampiyon olur. Yarışın ikincisi olan erkek, “kadına yenilmenin ağırına gittiğini, onurunun kırıldığını ileri sürerek” dava açar. Yargıcın kararını bilmiyoruz. 22 Eylül 1935’de yarış sırasında bir ağaca çarparak ağır yara alır. Otomobili de kullanılmaz hale gelir. Samiye Hanım’ın sol eli sakat kalır. Yarışçılığı biter. Kadına seçme ve seçilme hakkının tanındığı 1934 devriminin 91. yılında Formula lisansını alan Sena’yı Samiye Hanım’ın torunu gibi gördüm.

Haydi Sena, yolun açık olsun…

Author: admin